Türk Eğitim-Sen Çaycuma İlçe Temsilcisi Tarık ARSLAN, geride bıraktığımız 2015 yılına ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, 2016 yılından beklentilerini dile getiren bir mesaj yayınladı.
Arslan mesajında;
"Acısıyla, tatlısıyla, güzel ve kederli günleriyle bir yılı daha geride bırakıyor, yeni ümitlerle, yeni beklentilerle yeni bir yıla giriyoruz. 2016 yılının tüm milletimize sağlık, mutluluk ve huzur getirmesini temenni ediyor, başta Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde canları pahasına vatan müdafaası yürüten kahraman asker ve polislerimiz olmak üzere tüm güvenlik güçlerimize selamet diliyorum.
Geçtiğimiz yıl yaşadığımız pek çok olumsuz gelişmenin yanında, Sayın Prof. Dr. Aziz Sancar Hocamızın bilim alanında Nobel Ödülü alan ilk Türk olarak tarihe geçmesi, 2015 yılında yüzümüzü güldüren nadir olaylardan biri olmuş, tüm Türk milletinin göğsünü kabartmıştır. Bu vesile ile Sayın Hocamızı bir kez daha tebrik ediyorum.
Yıllardır “Çok güzel şeyler olacak “ vaadiyle yürütülen sözde açılım politikasının; 7 Haziran Genel Seçimlerinin ardından bir anda sıcak çatışmaların yeniden başlamasıyla, idarecilerin tanımıyla, buzdolabına kaldırılması, bu süreçte milletimizin nasıl uyutulduğunun en açık göstergesi olmuştur. Bu dönemde PKK’nın dağlardan inerek şehirlere yerleşmesine, şehir merkezlerine tonlarca patlayıcı ve silah yığınağı yapılmasına ve yüzlerce asker, polis ve sivil vatandaşımızın hayatını kaybetmesine neden olan bu anlayışın sorgulanması, geride bırakılan dönemde terörist faaliyetlere göz yumanların en ağır cezalara çarptırılması bir zorunluluk halini almıştır.
Bugün Güneydoğu Anadolu Bölgesinde birçok ilde Devlet görevlilerinin giremediği ilçelerin, mahallelerin, sokakların varlığı, yüz binlerce öğrencimizin eğitim öğretim hakkının kısıtlanması, okulların kapatılarak can güvenliği sebebiyle, zorunlu olarak öğretmenlerin memleketlerine gönderilmesi, açılım sürecinin nasıl bir zırvalar bütünü olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu noktada, Türkiye Kamu-Sen’in uyarılarını anlamayarak takındığı sözde akil adamlık kisvesi altında bizleri terör çığırtkanlığı yapmakla, kandan ve kargaşadan beslenmekle suçlayan bir dönemin sendika başkanları, şimdinin milletvekilleri de vicdan muhasebelerini yapmalı, oluşturdukları illüzyon nedeniyle ortaya çıkan güvenlik zafiyeti sonucunda hayatını kaybeden evlatlarımız ve yakınlarıyla helalleşmenin yollarını aramalıdırlar.
Elbette ki, 2015 yılının en üzücü olaylarından bir tanesi de Türkiye tarihinde yaşadığımız en ağır terör saldırısı olarak kayıtlara geçen ve 103 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan, terörün milletinin, dininin ve değerlerinin olmadığının bir kez daha tescillendiği, Ankara’daki canlı bomba faciası olmuştur.
Uluslararası bir anlaşmayla Türkiye’ye bırakılan ve sınırlarımız dışındaki tek Türk toprağı olan Süleyman Şah Türbesi’nin bir gecede taşınarak vatan toprağının terk edilmesi, bölgedeki Türkmen kardeşlerimizin güvencesi olarak Musul’da konuşlanan askerlerimizin geri çekilmesi, son dönemde Rusya ile yaşanan uçak krizi geçtiğimiz yıl içinde ülkemiz gündemini uzun süre meşgul eden ve hafızalardan uzun yıllar silinmeyecek siyasi olaylar olarak tarihteki yerini almıştır.
Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Ortadoğu ülkelerinde ortaya çıkan yangının, Suriye yoluyla ülkemize de sıçramak üzere olduğu inkâr edilemez bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Uygulanan yanlış politikaların yarattığı tahribatın en ağır faturasını Türkiye’nin ödediği görülmektedir.
On binlerce kilometre uzaktan ülkelerin içişlerine karışarak çıkartılan kargaşanın, milyonlarca insanın huzurlu bir yaşam için evlerinden yurtlarından vazgeçerek başka ülkelere göç etmesine neden olduğunu gördükçe üzülüyor, karaya vuran bebeklerin cansız bedenlerinin, insanlığımızdan utanmamıza yol açtığı bir dönemi yaşıyoruz. Yetkililerin 2016 yılında, bir avuç petrolün, bir dirhem madenin hiçbir candan daha değerli olmadığının idrakine varmalarını diliyoruz.
Sendikal anlamda ise gerçekleştirilen iki genel seçimin ardından yeniden tek başına iktidar şansı yakalayan AKP’nin 2016 yılı eylem planına kamu personel rejiminde köklü değişiklikler getirecek yasa çalışmalarını da eklemesi önümüzdeki yılda sendikal mücadelemizin, memurlarımızın güvencelerinin korunması yönündeki saldırıları bertaraf etmek üzerine yoğunlaşacağını göstermektedir.
Bununla birlikte birçok kamu kurum ve kuruluşunda, adeta sosyal bir soykırıma ulaşan yönetici atamalarında, tayinlerde ve terfilerde yaşanan skandal uygulamalara karşı verdiğimiz sendikal ve hukuki mücadele, 2015 yılına damga vuran bir başka olay olmuştur. Bu noktada, bazı sözde büyük sendikaların bu tür girişimlere karşı takındıkları vurdumduymaz tavır, bu mücadelede önümüze çıkan en büyük engel olmaktadır. Elbette ki, 2015 yılının kamu görevlilerimiz ve emeklilerimiz adına ekonomik anlamdaki en üzücü olayı, bütün yıl boyunca %3+%3 zamma mahkûm edilmelerinin yanı sıra 2013 yılındaki toplu sözleşme hükmünün değiştirilmesi yoluyla maaşlarının %1,8 oranında çalınması oldu. Buna göre, 2013 yılındaki toplu sözleşmede enflasyonun %6,1’i aşması halinde enflasyon farkı ödenmesi hükme bağlanmışken 2015 toplu sözleşmesi ile enflasyonun %7,9’u aşması durumunda enflasyon farkı ödenmesi kararlaştırıldı ve memur ve emeklilerimizin cebinden maaşlarının %1,8’i çalındı. Memur ve emeklilerimizin ortalama kaybı aylık 50 lira, yıllık 600 lira oldu. Maaşlar yükseldikçe kayıp miktarı da aylık 160, yıllık 1920 TL’ye ulaştı. Bu durum siyasi tarafgirlikle sendikacılık yapılmasının, kamu görevlilerimizi ve emeklileri nasıl bir açmazla karşı karşıya bıraktığını ve kamu görevlilerimizin üye olarak destek verdikleri örgütlerin ideolojik ve sendikal yaklaşımlarını daha dikkatle analiz etme zorunluluğunu bir kez daha gün yüzüne çıkarmıştır.
Hızla yükselen enflasyon, %10’u aşan işsizlik, döviz kurlarındaki yükseliş, %12 dolayında artırılan vergiler karşısında yalnızca 600 TL (%5) oranında artan gelir vergisi ilk dilimi nedeniyle, geride bıraktığımız yılda yetkilendirilmiş sendikanın da marifetiyle büyük kayba uğrayan memurlarımızı 2016 yılında daha zor günlerin beklediğinin habercisidir.
Geride bırakılan 3 toplu sözleşme döneminde, 2012 yılından beri memurlarımızın ve emeklilerimizin yetkilendirilmiş bir konfederasyon tarafından imzalanan şaibeli toplu sözleşmeler yoluyla mağdur edildiği görülmektedir. 2016 yılında yeni bir yetki süreci bizleri beklemektedir. Memurların ve emeklilerin heba edilecek bir tek günü, peşkeş çekilecek tek bir kuruşu dahi yoktur. Bu bakımdan 2016’nın Mayıs ayı ortasında son bulacak olan yetki sürecinin, masa başı oyunlarıyla memur ve emeklilerimizin pazarlanmasına son verilecek günlerin işareti olacağı umudunu taşıyorum.
Geçtiğimiz yıl içinde yargıya yapılan müdahaleler, el konulan bankalar, kapatılan muhalif televizyon kanalları, tutuklanan muhalif görüşlü gazeteciler, başkanlık sistemi dayatmasıyla Devletin rejimi üzerinde yapılmak istenilen operasyon, 657 sayılı Kanunda değişiklik çabaları çerçevesinde bütün bu girişimlere destek veren yandaş sendikalar düşünüldüğünde 2016 yılının geride bıraktığımız yıldan çok daha zorlu geçeceğini söylemek mümkündür.
Bizlere düşen, yeni yılda toplum mühendisliğinin esiri olmadan, ülkenin gerçek gündemini yakalamak ve perde arkasında dönen dolapları görmek olacaktır. Türkiye Kamu-Sen olarak memurlarımız adına yürüttüğümüz mücadeleyi, gerçek gündem ve gerçek hedefimizden sapmadan sürdüreceğiz. Her türlü olumsuzluğa rağmen umutsuz değiliz. Biliyoruz ki, karanlığın en yoğun olduğu dönem, güneşin doğmaya en yakın olduğu zaman dilimidir.
Dileğimiz 2016 yılının ülkemiz, milletimiz ve İslam ülkeleri üzerindeki karanlıkların dağıldığı, aydınlık günlerin doğduğu bir dönemin başlangıcı olması yönündedir. Gayret bizden, takdir Allah’tandır." dedi.
Haber: EKSPRES
Haber Okunma Sayısı :
2604