Bülent Ecevit Üniversitesi’nde “Milli Şuur” konferansında konuşan AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk, “Eğer İHA ve SİHA’ların kodlarını çözebilselerdi bizi İHA ve SİHA’ları uçurtturmazlardı. İHA ve SİHA’ların, F16’ların yazılımları gibi eğer yakın zamana kadar bu ülkenin üzerinde uçan uçakların yazılımları dahil bu topraklara ait değilken siz yerli ve milli bir çizgiden bahsedebilir misiniz?” dedi.
TÜGVA Zonguldak İl Temsilciliği tarafından BEÜ’de “Milli Şuur” konferansı düzenlendi. Konferansa konuşmacı olarak AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk, Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu ve Araştırmacı Turgay Yerlikaya katıldı. Türkiye’deki darbeler tarihinin bir anlamda yerli ve milli reflekslerle buluşmasına engelleyici rol üstlendiğine dikkat çeken Külünk, 15 Temmuz işgal girişiminin haricindeki dört darbenin bu topraklara ait olmadığına vurgu yaptı. Darbelerin Türkiye’ye küresel sistemde biçilmiş rolün dışına çıkmasını engellemek ve kendi kodları üzerinden yeri bir hafıza inşasını engellemek için yapıldığını aktaran Külünk, şunları kaydetti:
“Türkiye’deki darbeler tarihi de bir anlamda Türkiye’nin yerli ve milli reflekslerle buluşmasını engelleyici rol üstlenmiştir. Türkiye’deki tüm darbeler 15 Temmuz’daki işgal girişiminin gerisindeki dört darbenin dördü de bu topraklara ait değildir. Tamamen Türkiye’ye küresel sistemde biçilmiş rolün dışına çıkmasını engellemek ve kendi kodları üzerinden yeni bir hafıza inşasını engellemek içindir. İşte bu temelde biz eğer şu iki sorunun cevabını verirsek, neden yerli ve milli siyaset çizgisini tahkim etmek mecburiyetinde olduğumuzu görürüz. Bugün Afrin operasyonuyla Türkiye’nin kendi dinamikleriyle ürettiği İHA ve SİHA’ları kendi refleksleriyle ürettiği savunma sanayi araç ve gereçleri olmasaydı çukur eylemleri aslında büyük bir testti. Çukur eylemleri üzerinden devlete karşı, devletin bekasına yönelik başkaldırısı sürecinde aslında Türk Silahlı Kuvvetleri güçleri kendi yerli ve milli refleksleriyle üretilmiş araç ve gereçler üzerinden örgütle alakalı mücadelede aslında büyük bir adım attık. Bu atılan adımın ikinci adımı Cerablus’tu, üçüncü adımı ise Afrin oldu. Şunu unutmayın eğer İHA ve SİHA’ların kodlarını çözebilselerdi bizi İHA ve SİHA’ları uçurtturmazlardı. İHA ve SİHA’ların, F16’ların yazılımları gibi eğer yakın zamana kadar bu ülkenin üzerinde uçan uçakların yazılımları dahil bu topraklara ait değilken siz yerli ve milli bir çizgiden bahsedebilir misiniz? Milli bağımsızlık çizgisinin egemenliğinden bahsedebilir misiniz?”
“SEVERSİNİZ SEVMEZSİNİZ ERBAKAN HOCAYI BİR KEZ DAHA DÜŞÜNMEK MECBURİYETİNDEYİZ”
Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın Türkiye’nin milli kalkınma modelinde temel değerlerine sadık bir değer üretme anlayışının tasfiye edildiğini hatırlatan Külünk, “Türkiye aslında 1939’dan beri yerli ve milli çizgiyle Türkiye’yi içeride devşirmişler üzerinden kontrol etmek isteyen, bağımsızlığımız üzerinde vesayet inşa etmek isteyen güçler arasındaki mücadelenin tarihidir. Ama bugün geldiğimiz noktada Cumhurbaşkanımız bu süreçteki en stratejik farklılığı nedir? Türkiye’nin batı karşısındaki yenilgisine karşı yerli ve milli temelli akıl kodlarının inşasının önünü çok güçlü bir şekilde açtı. Şüphesiz bu hat geçmiş dönemlerde ben her yerde ifade ediyorum. Erbakan hocayı bir kez daha düşünmek mecburiyetindeyiz. Hiç komplekssiz bir şekilde. Sağlığında seversiniz sevmezsiniz. Hoşunuza gider gitmek. Ama bir şey var. Erbakan hocanın Türkiye’nin milli kalkınma modelinde temel değerlerine Anadolu değerlerine sadık ve bu topraklara ait değer üretme noktasındaki kalkınma, sanayileşme anlayışının neden 1970’li yıllarda tasfiye edildiğini, kimler tarafından kimler tarafından engellendiğini düşünebiliyor musunuz? Türkiye 1963 yılında otomobil yapmış. Nerede? Türkiye motor yapmak için 1963 yılında kongre toplamış. 50 bin sanat okulu, makine mühendisi var. Nerede? Gazi’nin yaşadığı yıllarda emriyle uçak fabrikası kurulmuş. Nuri Demirağ ve Vecihi Hürkuş’un hayat hikayesi aslında bugün Erdoğan’ın verdiği yerli ve milli siyaset çizgisinde medyanın, siyasetin, ekonominin, savunma sanayinin yerli ve milli reflekslerle varoluş mücadelesinin anlaşılmasındaki en iyi tarihi gerçekliklerden birisidir” şeklinde sözlerini tamamladı.
“BM’NİN YERİNDE YELLER ESİYOR”
Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu ise BM ve NATO gibi uluslararası kurumların kuruluş amaçlarındaki asli görevlerini yapmadığına dikkat çekerek, “Bu adına uluslararası sistem denilen arenanın çok iyi bilinmesi gerekir. Biz buna sistem falan diyoruz ama aslında sistemi kaybolmuş, nereye gittiği tam belli olmayan tarifi güç. Sistem denilen şey aslında tarifi kolay olandır. Ya kurumlar üzerinden yapacaksınız, kurumlar yerlerde sürünüyor. Birleşmiş Milletler denilen bir çatıdan söz ediliyor. Kurucu anlaşması uluslararası güvenliği ve barışı sağlamakla yükümlü olduğu yer; yerinde yeller esiyor. Bugüne kadar hiçbir mazlumun sorununu çözememiş beş aktörün dayattığı ve geride koca bir dünyanın mazlum haline getirildiği bir yer. İşlemiyor. NATO; bu denli ayrımcı ve üyeleri arasındaki nasıl yarar sağladığı artık netleşmiş olan bir yer. Sistemi güç dengesi üzerinden tarif edebilirsiniz. Çünkü güç dengesi yoktur artık. Öyle bir tarifin uzağındayız. Nereye erdik; henüz netleşmiş değil. Toz bulut içindeyiz. Kendi içerisinde büyük bir karmaşayı da ortaya koyuyor ama çıkarların maksimize edilmesi noktasında büyük bir çabanın olduğu da çok açık. Rantik ittifakın içinde de büyük bir debelenme ve çekişme var. Hatırlarsınız bir telekulak skandalı ortaya çıktı. Kendi içlerinde de bir güvenlerinin kalmadığı da çok açık. Yeni dönem açısından aslında onlar için mevcut ne varsa elde avuçta bunu ayakta tutma çabası içinde olduğu bir evredeyiz. Onlar aslında şu anda statükocu güç durumundalar. En iyi Amerika biliyor ki küresel gücünde bir aşınma başlamış durumda. Bunun verdiği bir telaş var. Dolayısıyla mevcut kırık dökük ne varsa o yapıyı ayakta tutayım. Yenilemeyi durdurabilme çabası içinde olayım. Ama bu evrenin aynı zamanda ele avuca sığmayan değeri yükselen güçleri var. Ve bunun en çok onlar farkında. Uluslararası ortam şu esasa göre çalışır. Birinin kazanması diğerinin kaybetmesi anlamına gelir. Küreyi çok büyük zannediyoruz ama o kadar da büyük bir yerde değiliz. Sürekli iştah kabartan, sürekli sınır ötesi egemenlik damarını ayakta tutan coğrafi bölgeler bellidir. Sinir uçları bellidir. Oralar aslında küçüktür. Oralarda etkinlik kurabilmek, oralarda varlığını sürdürebilmek bugün güçle tarif edilen bir noktaya gelmiştir. Son 15 yıl içerisinde özellikle son 10 yıldır giderek bu rehavet sürecinde sıyrıldıkça Türkiye’nin güçlendiğini gördük. Neydi o dönemin özelliği? İki kutuplu sistemin biz batı bloğunun içindeydik. Bize siz çok kıymetli bir yerdesiniz diyorlardı. Bulunduğu yer Sovyet sınırıydı. Dolayısıyla NATO’nun biz ileri karakolu gibiydik. Ama dışarıdan yönetilip içeriden idare edilen bir ülkeydik. Hükümetleri biz kurduk zannediyorduk. Siyasi partilerin davranış biçimlerini biz belirledik zannediyorduk. Buna müsaade etmeleri mümkün bile değildi. Dolayısıyla böyle bir 50 yıllık bir koşullandırmayla biriktirilmiş bir refleksten sıyrılmamız gerekiyordu kolay olmadı. İtiraf etmek gerekir” dedi.
“ARKALARINDAKİ KÜRESEL SÖMÜRÜ VE TERÖR BARONLARI HALA HEVES İÇİNDEDİRLER. HEDEFLERİ 2019’DUR”
Hacısalihoğlu, küresel sömürü ve terör baronlarının halen heves içerisinde olduğunu ve hedeflerinin de 2019 seçimleri olduğuna dikkat çekerek şöyle dedi:
“O yapının bütün kurumlarına sızarak yerleştirilerek bu yapının köklü bağımlılık ilişkisinin sürdürülmesi noktasında bir işlev üstlendiğini saptayalım. Bir casusluk şebekesidir. Kuşkusuz bir ihanet şebekesidir. Maliyeti ağır olmuştur. 15 Temmuz gecesi gerçeklerle yüzleşmeliyiz. Bir nesli heba etmiştir. 30 yılda yetişir. Bütün kurumlarımızın yerli ve milli karakterini dağıtmıştır. Zarar vermiştir. Ama çok şükür çok süratli toparlanmış, ülkenin vatansever evlatlarının büyük mücadelesinde süratle bu süreç, bu mücadele başta ben ona ‘Erdoğan kararlılığı’ diyorum. Cumhurbaşkanının ve pes etmeyen, ertelenemeyen, köreltilmeyen bu konudaki inadı, inancı, direnci ve kararlılığı rehber olmuştur. Bu süreç henüz sonlanmamıştır ve devam etmektedir. Bilesiniz pes etmiş değildirler. Arkalarındaki küresel network canlıdır, diridir. Arkalarındaki küresel sömürü ve terör baronları hala heves içindedirler. Hedefleri 2019’dur. Amaçları bir yeni siyasi kulvarı yapılandırmaktır. Bizim ilk cephemizin tunç halini dağıtabilme çabasıdır. Bunu saptayalım. O yüzden yerli ve milli dış politika dediğiniz şey o arenadaki güçlü olmanın temel koşulu içerideki iç bütünleşmenizi tunç hale getirmekle işe başlar.”
“TÜRKİYE’NİN MERKEZE DOĞRU İLERLEYİŞİ; BATININ TEMSİLCİLERİYLE BİRLİKTE TÜRKİYE KARŞITLIĞINI ALAN ULUSLARARASI GÜNDEM HALİNE GETİRDİ”
Araştırmacı Turgay Yerlikaya ise Türkiye’nin periferik yapıdan merkezi yapıya ilerlemesinin batı tarafında eleştirel bir tavır aldığını ifade ederek, “Türkiye esasında bir paradigma dönüşü yaşıyor. Periferiden bir merkeze doğru ilerleyiş içerisinde ve bu ilerleyişin batı dünyasında ve batı dünyasının Türkiye’deki temsilcileriyle birlikte bir mukavemet ile karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz. Bu Türkiye’nin merkez olma iddiasıyla birlikte kronolojik olarak bakıldığında aşamalı bir şekilde başta Türkiye’ye karşı eleştirel bir tavır ve sonrasında da bu kronoloji içerisinde Türkiye karşıtlığını alan bir uluslararası gündem haline geldi” diye konuştu. Program soru ve cevap şeklinde sona erdi.
Haber: İHA
Haber Okunma Sayısı :
2633