Çaycuma Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) tarafından “Şeker Fabrikaları Cumhuriyetin Kaleleridir. Satılamaz! Bir imzada Sen Ver” sloganı ile imza kampanyası başlatıldı.
Dernek binası önünde açılan imza kampanyasına Çaycuma Belediye Başkanı, Malatya Hekimhan Belediye Başkanı Aliseydi Millioğulları, CHP İlçe Başkanı Tuncay Akyol, İYİ Parti İlçe Başkanı İlçe Başkanı Ahmet Köktürk, CHP önceki dönem Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve çok sayıda vatandaş destek verdi.
Çaycuma ADD Başkanı Zeki Saim Oral konuşmasına İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’u anarak başladı. Oral; “ Milli Mücadele şairimiz Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılan, en beğenilen ve anlamlı şiir olarak Maarif Vekil Hamdullah Suphi Bey tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisinde büyük bir coşku ile okunan İSTİKLAL MARŞI’mız büyük tezahürat ve alkışlar eşliğinde, oybirliği ile 12 Mart 1921 tarihinde kabul edilmiştir." Özelleştirme adı altında Cumhuriyetin ekonomik kazanımlarını yok eden AKP iktidarı bu kez, 14 şeker fabrikasını feda ediyor. Şeker fabrikaları Türkiye Cumhuriyetinin yol göstericisi Altı Ok'un Devletçilik ilkesinin en güzel ve ilk hayata geçirilen adımlarından biridir. 17 Şubat 1923 günü açılan İzmir İktisat Kongresinde görüşülüp karara bağlanan ekonomik bağımsızlığı da elde etme kararlılığı ve hedefi doğrultusunda, bir yanda özel sektör, diğer yanda kamu girişiminin yarıştığı, birinin gücünün tükendiği noktada diğerinin yardıma koştuğu örnek bir girişimdir. Uşak'ta Nuri Şeker öncülüğünde başlatılan şeker fabrikası ile Alpullu'da devletin başlattığı şeker fabrikaları yaklaşık aynı zamanda bitirilmişi ülkenin en acil gereksinimlerinden biri karşılanırken şeker pancarı tarımında da ilk planlı adımlar atılmıştır. Şeker fabrikaları, tüm ülke coğrafyasına yayılacak şekilde planlanmış ve hayata geçirilmiştir. Pancar bitkisinin özellikle yüksek rakımlı yerlerde de yetiştirilmeye başlanmış, bu yolla kırsal kesimden kentlere, Doğu'dan Batıya göç engellenmiştir. Zaman içinde dışarıdan şeker alan ülke, yerini dışarıya şeker satan ülke haline gelmiştir. Şeker fabrikaları aynı zamanda kurulu olduğu kentlerde sosyal ve kültürel hayatı geliştirmiş, yöneticisi ve işçisine vazife evi, sosyal konut, sosyal alanlar, spor tesisleri yaratmıştır. Türkiye 12 Eylül darbesi sonrasında Cumhuriyet kazanımlarına karşı ağır bir saldırı ile karşılaşmış, siyasal, sosyal, kültürel ve hukuk alanındaki saldırılar ekonomik kazanımlara saldırıya da dönüşmüş ve özelleştirme politikaları tek taraflı propaganda ile benimsetilmeye çalışılmıştır. "Liberalleşme-küreselleşme" diye yutturulan bu politikaların hedefinde gıda sektörü başta olmak üzere üreticiler, köylülerimiz yer almıştır.
‘ŞEKER FABRİKALARI KONUTA AVM’YE DÜNÜŞTÜRECEK’
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin arkasında emperyalist tekellerin 20 yıla varan "kararlı" ve hain mücadelesi vardır. Emperyalizme verilen sözler yerine getirilmektedir. Şimdi özelleştirilmek istenen şeker fabrikaları konuta, AVM'lere dönüştürülecek, üretim merkezlerinin yerini tüketim tapınakları alacaktır. Ülkede yıkıma uğrayan şeker sektörünün yerini ise GDO'lu tatlandırıcılar alarak Türk halkı doğacak hastalıklarla ilaç tekellerinin insafına terk edilecektir. Bu şekilde ülkenin pancar üretiminden çekilmesi, şeker ihtiyacının tamamen mısırdan yapılan nişasta bazlı şekerlerden karşılamasına neden olacaktır. Dünyada nişasta bazlı şeker üretimi gerilerken Türkiye'de % 4 büyümektedir. Fransa, Hollanda, İngiltere, Almanya gibi birçok Avrupa ülkesinde yasaklamalara gidilirken en büyük üretici ABD'de bile nişasta bazlı şeker kotasını düşürmektedir. İlginç olan Türkiye'de ise 2014-2015 yılında Bakanlar Kurulu tarafından kota % 30 artırılmış olmasıdır. Özelleştirmenin temel hedefi, kamusal üretimi yok etmek, özelleştirme üzerinden yerli ve yabancı sermaye için yeni kar alanları açmaktır. Ayrıca; "Özelleştirilen yerlerdeki işçiler başka fabrikalara geçebilir ya da şirketle anlaşabilir" denmesi, işçinin hakkının kaybolmayacağı anlamı taşımıyor. Kalan fabrikaların da kısa zamanda özelleştirileceği ve şirkete geçen işçilerin yerinden yurdundan olmamak için patronun düşük ücret, daha ağır ve uzun çalışma dayatmalarını kabul etmek zorunda kalacağı ve ilk uygulamanın sendikasızlaştırma ya da sendikayı işlevsizleştirme olacağı çok açıktır. Türk halkı bu yıkıma izin vermeyecektir. İşçisiyle, sendikasıyla, çalışanlarının aileleri ile pancar üreticisi ile, tüketicisiyle, siyasal partisiyle, demokratik kitle örgütüyle direnecek ve Cumhuriyetin bu ilk ekonomik kalelerini emperyalizmin insafına terk etmeyecektir”
Haber: EKSPRES
Haber Okunma Sayısı :
3252